Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Ekim 2011 Cumartesi

BALKANLARDA "ARNAVUT SORUNU"



Balkanlar, Batı ve Orta Avrupa ile Ortadoğu arasında bir köprü durumunda olan, geçmişten günümüze göç, ulaşım ve ticaret yollarının geçiş güzergahında bulunan önemli bir yarımadadır. Karadeniz ve Ege Denizi ile birlikte orta ve doğu Akdeniz’i kontrol edebilen coğrafi konumu nedeni ile stratejik bir öneme sahip olan Balkanlar, Doğu bloğunun çökmesinden sonra değer kazanan Hazar Bölgesi enerji kaynaklarının dünya pazarlarına taşınmasında ciddi bir rol verilmesi düşünülen bölgelerden biridir.[1]

Balkanlar, din, mezhep ve etnik açısından dünyanın en karışık ve istikrarsız bölgelerinden biridir. 19. yüzyılda Osmanlı’nın dağılma sürecine girdiği bir dönemde bozulan barış ve istikrar ortamı, II. Dünya Savaşı sonrasında nispeten iyileşme göstermişse de Soğuk Savaşın bitmesinden sonra yeniden ciddi bir şekilde bozulmuştur. Bugün Balkanlarda önemli ve çözüme kavuşturulamamış sorunlardan biri de “Arnavut Sorunu”dur.


Sorunun Kökenleri:


Arnavut Sorunu, 19. yüzyılın son döneminde ortaya çıkmıştır. Bu sorunun ortaya çıkışında birçok iç ve dış etken rol oynamıştır.[2] 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında imzalanan Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile Arnavutların yaşadıkları bazı yerlerin Balkan Devletlerine bırakılması Arnavut ulusal hareketinin çıkış noktası olmuştur. 19. yüzyıl sonunda Arnavutların işgalci Balkan devletlerine karşı direnişi ve özellikle Karadağ’a karşı kazandığı başarıları, kurdukları Prizren Arnavut Birliğinin gücünü göstermesi açısından önemlidir. Arnavut Sorunu, ilk kez Berlin Antlaşması sonrasında Avrupa kamuoyunun gündemine gelmiştir. Arnavut Birliğinin ortaya koymuş olduğu “özerklik” fikri ve bu özerkliğin temel ilkeleri Arnavut ulusçularının hareket noktası olmuştur. II. Meşrutiyetin ilk yıllarında bu taleplerini gerçekleştirmek için başlangıçta propaganda ve siyasal yollardan amacına ulaşmaya çalışan Arnavut aydın ve mebusları beklediklerini bulamamışlardı. 1909-1912 yılları arasında Arnavut ulusçuları özerklik fikrini gerçekleştirmek üzere 4 Arnavut isyanı çıkararak silahlı mücadele dönemi başlamıştır.

Rumeli’deki 5 Osmanlı vilayetinden Arnavutlarla meskun olan 4 vilayetinin (Selanik dışındaki Manastır, Kosova, İşkodra ve Yanya) birleştirilmesi ve bu sınırlar içinde Arnavut özerkliğinin tanınması Arnavut ulusçularının temel hedefiydi. Osmanlı Devleti ise ısrarla Rumeli’yi iki ayrı bölge olarak tanımlamayı tercih etmiştir; Makedonya ve Arnavutluk.[3] 1912 yılında Balkan Savaşı başladıktan kısa bir süre sonra 28 Kasım tarihinde İsmail Kemal Bey Arnavutluk’un bağımsızlığını ilan etmiş, Büyük Devletler de 1913 Londra Antlaşması ile bunu tanımışlardı. Ancak bağımsız Arnavutluk etnik Arnavutluk ile kıyaslandığında çok dar sınırlara sahipti. Arnavutların yaşadığı toprakların önemli bir kısmı Balkan devletleri arasında paylaşılmıştı. İşte bugünkü “Arnavut Sorunu”nun kökeni, 1878 yılındaki Berlin ve 1913 Londra Antlaşmaları ile Arnavutların yoğun olarak yaşadıkları toprakların Büyük Devletlerin desteği ve onayı ile Balkan devletleri arasında paylaşılmış olmasıdır.


Soğuk Savaş Sonrasında “Arnavut Sorunu”


Arnavutlar, Balkanların demografik açıdan en fazla dağılmış uluslarından biridir. Şöyle ki Balkanlarda yaşayan 6 milyon Arnavut’tan sadece 3.3 milyonu Arnavutluk topraklarında yaşarken diğerleri komşu ülkelerde yaşamaktadır.[4] Özellikle Soğuk Savaş sonrasında Arnavutluk dışında kalan Arnavutlar irredentist emellerin çatıştığı en kritik coğrafyalarda yaşamalarından dolayı dünya kamuoyunun en fazla ilgisini çeken uluslardan biri haline gelmiştir.[5] Arnavut milliyetçiliği, Soğuk Savaş sonrası milliyetçiliğin gelişimi[6] açısından ilginç bir örnek olma özelliği taşımaktadır. Bugün Kosova, Makedonya, Yunanistan ve Karadağ’da yaşayan Arnavutlar arasında hızla yayılan bu milliyetçilik dalgası “Arnavut Sorunu”nu dünyanın gündemine taşımıştır.

Kosova

Kosova nüfusunun ezici bir çoğunluğu Arnavutlardan oluşmaktadır.[7] Buna karşın eski Yugoslavya’nın anayasasında bir cumhuriyet olarak değil, Sırbistan’a bağlı özerk bir bölge olarak kabul edildi. Arnavutlar bu durumdan daha başlangıçtan itibaren hoşnut olmadılar ve bunu değiştirmek için ellerinden geleni yaptılar. Tito döneminde özerklik yetkilerinin genişletilmesine rağmen, Kosova’ya cumhuriyet statüsü verilmedi. Tito’nun ölümünden sonra Arnavutlar cumhuriyet statülerinin kabulü için yeniden harekete geçtiler. Arnavutların talepleri Sırpların yoğun tepkisine yol açıyordu. Bu gelişme iki milliyetçiliği karşı karşıya getirdi.

“Kosova sorununun temelinde, bu toprakların Balkanlardaki iki büyük milliyetçi projenin çatışma alanı olması yatıyor…Kosova bir yandan Sırp ve Arnavutların ulusal bilinçlerinde en merkezi yeri işgal ederken, diğer yandan da hem “Büyük Sırbistan” hem de “Büyük Arnavutluk” rüyalarının vazgeçilmez unsuru…Uluslar arası toplum da Kosova sorununun Balkanlardaki daha geniş ‘Arnavut sorunu’nun ayrılmaz bir parçası olduğunun artık bilincinde…”[8]

Miloseviç’in Sırp milliyetçiliğini yüceltme çabaları Bosna ve Kosova’yı kana bulamış ve dünyanın ilgisini yeniden bu bölgeye yöneltmiştir. Kosova’nın özerkliğine son veren Miloseviç Arnavutlara yönelik yoğun bir baskı uygulamaya başladı. Bu baskıya tepki olarak gelişen UÇK hareketi Arnavut milliyetçiliğin önemli bir simgesi haline geldi.[9] Kosova’da 1998 yılı sonlarında Sırp baskısının sonucunda yaşanan “Arnavut Göç Dalgası” bütün dünyanın büyük tepkisine yol açmıştır. Bosna Krizinde yavaş davranarak büyük tepki toplayan ABD ve AB bu kez daha aktif bir politika izlemeye kararlıydı.[10] NATO öncülüğünde 1999 yılı bahar aylarında başlayan operasyon sonucunda Kosova BM denetimine alındı ve Sırp güçleri bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Fakat bu aşamadan sonra Kosova’nın nihai statüsünün ne olacağı konusunda bir karara henüz varılamaması sorunun siyasi çözümünün askeri çözüm kadar kolay olmayacağını göstermektedir. Kosova Arnavutları, 2005 yılı içinde kendilerinin daha önce ilan ettikleri cumhuriyetin tanınmasını beklemektedirler. Ancak bunun gerçekleşme ihtimalinin güçlü olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Kosova’nın bağımsızlığının tanınması halinde bunun Balkanlarda yeni çatışmalara yol açabileceği konusunda endişelerin olduğu dikkate alınmalıdır.



Makedonya


Soğuk Savaş sonrasında Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Makedonya, farklı etnik, dinsel gruplar arasında barış ortamı yaratarak Balkanlarda “model ülke” olarak anılmaya başlamışken, Şubat 2001 tarihinde Kosova sınırına yakın kuzey bölgesinde ortaya çıkan UÇK adlı örgütün saldırıları Makedonya’da barış ortamının bozulmasında önemli bir rol oynamıştır. Makedon anayasasına göre azınlıkların ilk, orta ve lise düzeyinde kendi dillerinde eğitim görmelerine, dergi ve gazete yayınlamalarına TV ve radyo yayını yapmalarına izin verilmesine rağmen Arnavutların Makedon sistemini işleyişi ile ilgili önemli şikayetleri vardı. Arnavutlar nüfus olarak sayılarının resmi makamlar tarafından kasıtlı olarak az gösterildiğini ileri sürmekteydiler. Makedonya’da önemli bir Arnavut nüfusu bulunmaktadır. 1994 nüfus sayımına göre % 22.9 oranında Arnavut yaşamaktadır. Bir diğer tepki nedeni ise, anayasal statü konusundaydı. 1974 Yugoslav anayasasına göre Makedonya’nın 3 kurucu milletinden biri de Arnavutlardı. (diğerleri Makedonlar ve Türkler) Arnavutlar 1991 yılında kabul edilen Makedon anayasasının kendilerini azınlık olarak gösterdiğini ileri sürerek kurucu millet statüsünün verilmesini, bir Arnavut üniversitesinin açılmasını, devlet organlarında etnik ayrımcılık yapılmamasını talep etmişlerdir.[11]

UÇK, Kosova Krizi sırasında Makedonya’nın kuzey bölgesine yerleşmiş ve 2001 yılı başından itibaren Makedonya güvenlik birimlerine karşı eylemler yapmaya başlamıştır. Bu saldırıların en önemli nedeninin Kosova’da yaşanan tecrübenin bir sonucu olarak barışçı mücadelenin dünya kamuoyunun ilgisini çekmekten uzak olduğu, buna karşılık silahlı eylemlerin çok daha büyük bir dikkat çektiğinin görülmesidir.[12] Bu eylemlerin yoğunlaşması ve çatışmaların büyümesi Balkanlarda yeni bir istikrarsızlığa yol açtığı için başta ABD olmak üzere birçok devlet ve kuruluş soruna çözüm bulmak için devreye girmiş ve yapılan görüşmeler ve uzlaşma konusunda taraflara uygulanan diplomatik baskı sonucunda Ohri antlaşması ile sorun şimdilik çözülmüş gibi görünmektedir.


Yunanistan:


Balkan Savaşı sonrasında Yunanistan ele geçirdiği Yanya vilayetinin önemli bir kısmı üzerinde yaşayan büyük çoğunluğu Ortodoks ve daha az bir oranda Müslüman Arnavut’un bir azınlık olarak varlığını Sevr Antlaşmasıyla 1920 tarihinde kabul etmişti. “Yaşanan savaşlara, Yunan hükümetlerinin yürüttüğü dramatik etnik temizlik harekatlarına ve Yunan göçmenler ile bölgenin demografik yapısını değiştirmeye çalışmasına rağmen Yunanistan içerinde hala önemli bir Arnavut azınlık bulunmaktadır. Bugün Yunanistan’da yaşayan Arnavutlar üç başlık altında toplanabilir: Ortodoks Arnavutlar ya da Arvanidesler, Çamerya Arnavutları ve buraya çalışmak amacıyla göç etmiş bulunan Arnavutluk vatandaşı Arnavutlar.”[13] Bu Arnavutların toplam nüfusunun 2.5 milyonun üzerinde olduğu ileri sürülmektedir.[14]

2006 Dünya Kupası elemelerinde ülkemizle aynı grupta yer alan Arnavutluk ve Yunanistan ulusal takımları arasında yapılan ilk maçta Arnavutluk’un maçı 2-1 kazanmasından sonra Yunanistan’da zaferi kutlayan Arnavutlardan birinin öldürülmesi, Arnavut asıllı bir Yunan öğrencinin ulusal bayramlarında Yunan Bayrağını taşımasını önlemeye yönelik tepkiler[15] Yunanistan’da ırkçılığın boyutlarını göstermesi açısından önemlidir. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasında yabancı düşmanlığının en yaygın olduğu ülke, Yunanistan olarak belirtilmiştir. Yunanistan’da hakim olan göçmen nüfusa karşı düşmanca davranışların önüne geçmek amacıyla Başbakan Kostas Simitis’in bir tasarı hazırladığı ifade edilmektedir. AB’nin ayrımcılığa karşı getirdiği standartlara Yunanistan’ı uyumlu hale getirmeyi amaçlayan tasarının meclis tarafından onaylanması beklenmektedir. Ayrımcılıkla Mücadele Yasası kapsamında hazırlanmış olan tasarıya göre dini veya etnik gruplara karşı ayrımcılık yapmakla suçlanan Yunanlıların bir yıla kadar hapis cezasına çarptırılabileceği belirtilmektedir. 28 Ekim’de yaşanmış olan olayların, Yunan hükümetini böyle bir tasarı hazırlamasını zorunlu kıldığını söylemek mümkün gözükmektedir. Yunanlılar açısından ülke içerisinde yaşayan azınlıklar sorun olmuştur. Ülkede yaşayan azınlıklara kendi dillerinde eğitim, yayın özgürlüğü gibi hakların tanınması durumunda, yeni bir ulusun ortaya çıkmasından endişe duymaktadırlar. Yunanistan, böyle bir tehlike ile karşı karşıya kalmamak amacıyla ülkesinde bulunan etnik topluluklara baskı uygulayarak asimilasyon politikası izlemekte ve tek bir ulus kimliği oluşturmaya çalışmaktadır.[16] Avrupa Konseyi AB Konseyi Irkçılığı ve Ayrımcılığı Önleme Komitesi (ECRI) de Yunanistan'ı ırkçılık yapmakla suçlamıştır. Rapora göre Türk, Arnavut ve Makedonlar ırkçı tavırlara maruz kalmaktadır.[17]

Yunanistan’daki Arnavut azınlığı sorunu Yunanistan’ın yumuşak karnıdır. Fakat tek azınlık sorunu bu değildir. Makedon ve Türk azınlık sorunları da Yunanistan açısında rahatsızlık verici önemli konulardır. AB üyesi olurken Yunanistan’a var olan azınlıklar konusunda ne kadar baskı yapıldığı merak konusudur. Anlaşılan o ki bu konu üzerinde pek durulmamış ve hala görmezden gelinmeye devam ediyor, ancak söz konusu olan ülke Türkiye olunca durum değişiveriyor. Bu da AB’nin farklı yaklaşım tarzlarını göstermesi açısından ilginç görünüyor. Yunan hükümetleri, Ortodoks Arnavutları (Arvanidesler) Yunanlı saymışlar ve bu azınlığa etnik, kültürel haklarını kesinlikle tanımamıştır. Dilleri Arvanitika Yunan hükümetleri tarafından yasal olarak tanınmamış ve öğretim kurumlarında öğretilmesine izin verilmemiştir. Arvanidesler kendilerini Arnavut olarak tanımladıkları ve Ortodoks Arnavutlar kendi kiliselerini kurmak istedikleri halde bu istekleri de Yunanistan tarafından kabul görmemektedir.[18]

İki ülke arasında soruna neden olan bir diğer konusu ise Çamerya Arnavutlarıdır. I. Dünya Savaşında Çamerya denilen bölgede yaşayan nüfusun %93’ü Arnavut iken, bu durum savaş sonrasında %50’e düşmüştür. Yunanistan’da yaşamakta olan Müslüman Çamerya Arnavutlarının önemli bir kısmı, 1946-1949 yılları arasında ülkede yaşanan iç savaşın ardından sınır dışı edilmişlerdi.[19] II. Dünya Savaşı sonrasında Çamerya meselesi gündeme gelmiş ve BM Uluslar arası Araştırma Komisyonu hazırlamış olduğu raporunda 1944-1945 arasında Çamerya Arnavutlarına yönelik katliam ve baskıyı teyit etmiştir. Yunanistan’ın baskı ve yıldırma politikalarına rağmen halen Yunanistan 100.000 Çamerya Arnavut’u yaşamaktadır. Yunanistan bu azınlığı da yok saymaktadır. Arnavutça eğitim hakkı tanınmadığı gibi ev dışında kullanılmasını yasaklamıştır.[20]

Bu gün sınır dışı edilerek Arnavutluk’a yerleşmek zorunda kalan Çamerya Arnavutlarının torunları ise, 1990’ların başından itibaren Yunanistan’da kalan mal ve mülkleri için tazminat talebinde bulunmaktadırlar. Fakat bu talepleri dikkate alınmamaktadır. Bu anlamda Çamerya Arnavutları sorunu henüz çözüme kavuşturulamamıştır.[21]

Yunanistan’daki bir diğer Arnavut sorunu da Arnavut göçmenlerinin durumudur. Yunanistan’da yaklaşık 300-400 bin Arnavut göçmen bulunmaktadır. Arnavut göçmenler Yunanistan’ın elinde Güney Arnavutluk’ta yaşayan küçük Yunan azınlığın ( oranı % 3) durumu lehine kullanılabilecek siyasi bir koz haline gelmişlerdir. Bu göçmenlerin yaşadığı kötü şartlar, düşük ücretli işler, kötü muamele ve artan yabancı düşmanlığı dikkat çekicidir.[22]

Türkiye’nin AB’den şartlı müzakere tarihi aldığı bir dönemde AB’nin Türkiye’den beklediği bazı iyileştirme ve düzeltmeler dikkate alındığı zaman AB üyesi olan Yunanistan’ın yukarıda belirtilen durumu dikkat çekicidir. AB üyesi olan Yunanistan’daki azınlık sorunları kendi komisyonlarınca teyit edilmesine karşın hakkında herhangi bir işlem yapılmaması, buna karşılık Türkiye’de yeni azınlıklar yaratılmaya çalışılması gerçekten ilginç bir çelişki yaratmaktadır.

Balkanlardaki Arnavut sorunu ciddi bir sorun olarak varlığını korumaktadır. Bu sorunun nasıl çözülebileceği konusu ise belirsizliğini korumaktadır. Bu sorunun birkaç Balkan devletini ilgilendiriyor olması ve Arnavutlar arasında yayılan milliyetçilik duygusu gelecekte yeni çatışmaların habercisi olarak değerlendirilebilir. Büyük Devletlerin Arnavutluk sorununa yaklaşımları ve politikaları da ayrı bir değerlendirme yapmayı gerektirmektedir. Kısaca söylemek gerekirse ABD Arnavutlara en yakın büyük devlet görünümündedir. Bunun da nedeni ABD’nin küresel stratejik hedefleri ile ilgilidir. Bu durumda Makedonya’yı tanıyan ABD’nin Arnavut sorunu konusunda da bazı ilerlemeler sağlanmasına katkı verebileceği tahmin edilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder